27 Ekim 2012 Cumartesi

Masumiyet Müzesi'nde liseden bir tanıdık

     Orhan Pamuk, bilet fiyatlarını eleştirilerine, bir basın açıklamasıyla cevap verdi.



Orhan Pamuk' un Masumiyet Müzesini biliyorsunuzdur. Kitabı okuduktan bir müddet sonra ben de kitabı koltuğumun altına alıp müzeye seğirttim.

Kitabın bimemkaçıncı sayfasından kesip yanıma aldığım biletimi damgalattım. Gişedeki herif damgayı biletteki boşluktan dışarı taşırdı. Gerek yaratılışım gerek mesleki eğitimimin bana aşıladığı simetri takıntısı gereği o damga daireyden taşınca ben birisi karşımda limon yemeye başlamış gibi rahatsız oldum. Sanki sakallarıma ağda yapılmış, hoşlandığım kız fakülteye getirdiğim lise arkadaşımla kendisini tanıştırmamı istemiş, üç saatlik proje çizimi ardından elektrikler kesilmiş ve save edilmemiş çalışma kaybolmuş gibi acı çektim.

Herneyse. Ayrıntılara girmeden çabucak sadede gelelim. Müzede yaklaşık bir saat geçirmiştim ve henüz ikinci kattaydım. O gün müze oldukça yoğundu. Yerli ve yabancı ziyaretçilerle doluydu. Birinci katı gezdikten sonra ikinci kata çıkmak üzereyken liseden tanıdığım bir kızı gördüm.

Bu kızla mezun olduktan sonra en son sahafın birinde karşılaşmıştım. Pazarlık esnasında takındığım tavrı ve şive değişikliğini görmesin, adeta bir mahalle esnafı, bir çiğerci "Ömer usta", bir manifaturacı "Durmuş Abi" olduğuma şahit olmasın diye, sahaf ne istediyse verdim. Senelerdir unutmadım o günü. Gala çok koyar bana ödediğim o para.

Velhasıl ben bu kızı görünce üst kata çıkmaktan vazgeçtim. Hemen oracıkta, ziyaretçilerin okuması ve kitap hakkındaki bilgilerini tazelemesi adına bırakılmış kitaplardan birini alıp, inceliyormuş numarası yapmaya koyuldum. Kız vitrinleri hızlıca geçtiğinden çok beklemedim. Önüme doğru geldi, ben ise o anda saf ve düşünceli okuyucu rolümün doruklarındaydım.

Yüzüme bile bakmadan üst kata çıktı. Ben ise hiçbir zaman olmadığı gibi bu sefer de pes etmedim; " Ben o 550 sayfayı okumuşum arkadaş, ben bu kıza caka satmadan ölmeyeceğim!" deyip bir çırpıda üst kata çıktım. Bu sefer üst kattaki kitaplardan birini alıp okuyormuşa yattım. Kız vitrinleri bitirip önüme geldiğinde öksürdüm, gözgöze geldik, şaşırmış gibi yaptım.

- A Kadir. Nasılsın ne yapıyorsun? diye sordu.

- İyiyim canım. Yoruldum da biraz kitabı okuyayım hem dinlenirim diye düşündüm. Sen nasılsın?

Bir müddet fısıldaşarak çok tatlı bir sohbet sürdürdürk. Bittabi bu sohbet esnasında kitaptan sayısız alıntı yaptım. O da kitaptaki bir ayrıntıdan bahsedecekti ki, tam olarak hatırlayabilmek için elimdeki kitabı istedi. Uzattım.

O kitabı incelerken, ben de bir muzaffer edasıyla başarımı kutluyor, müze çıkışında kendisini nereye davet etsem diye düşünüyordum. Birden kafasını kaldırdı:

- Kadir dedi. Bu Masumiyet Müzesi' nin Fransızca basımı dedi. Sen Fransızca biliyor musun ?

Ulan ben bir yandan kızla aramdaki mesafeyi kontrol etmek, bir yandan da olası sohbet esnasında sarfedeceğim cümleleri tasarlamaktan kelimelere bakmamıştım. Kitabın kapağı zaten kahverengi hamur cilt. Oradan da anlaşılmıyor. Gerçi başta kıllanmamış değildim. Aşağı katta okuduğum türkçe kitap, çalınmasın diye pencere pervazına zincirlenmiş, bu kitap ise öylece ortadaydı.

Herneyse kız öyle sorunca ben de aklıma ilk gelen cevabı verdim.




- Ben okumuyordum ya, resimlerine bakıyordum.

- Resim mi var bu kitapta.

- Var tabi. Bak bilet var burada, sonracığıma haritalar var büssürü..

Hasılı kız üst kata çıkalım bari dedi. Ben de bir lağabaya kadar izin istedim. Akabinde müzeden koşarak uzaklaştım.

2 yorum:

  1. Sanki sakallarıma ağda yapılmış karsımda biri limon yemiş gibi... :D cok güldüm.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler. Tebessüm ettirdiysem ne mutlu. Bu kadar hızlı yanıt verdiğim için de kendimi tebrik ediyorum ayrıca :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...